home icon ile ilgili görsel sonucu Prof. Dr. Özcan UZUN
Psikiyatri Uzmanı
 
 
ŞİZOFRENİ

 

Şizofreni popülasyonun yaklaşık %1’ini etkiler, genellikle 25 yaşından önce başlar, yaşam boyunca devam eder ve bütün sosyal sınıflardaki insanlarda görülür. Hastalık hakkında yaygın bir bilgisizlik olduğundan, hasta ve aileleri sıklıkla yetersiz bakım ve sosyal dışlanmadan yakınırlar. Şizofreni tek bir hastalık olarak tartışılmış olsa da, olasılıkla heterojen etiyolojili bir grup bozukluğu içerir ve kapsadığı hastaların klinik görünümü, tedaviye yanıtları ve gidişleri farklıdır.

Klinisyenler şizofreni tanısının tam bir psikiyatrik öykü ve ruhsal durum muayenesine dayandırıldığının farkında olmalıdır. Şizofreni için laboratuvar test yoktur.

Yaygınlığı

ABD’de şizofreninin yaşam boyu yaygınlığı yaklaşık yüzde 1’dir, yani yaklaşık 100 kişiden birinde yaşamı boyunca şizofreni gelişecektir. Şizofreni kadın ve erkeklerde eşit yaygınlıktadır. Bununla birlikte, iki cinsiyette hastalığın başlama yaşı ve gidişi farklıdır. Erkeklerde kadınlara göre daha erken yaşlarda başlar. Öz kıyım şizofrenide sık görülen bir ölüm nedenidir. Farklı tahminler olsa da, şizofrenili olguların yaklaşık yüzde 10 kadarı öz kıyım girişimi sonucu ölürler.

Birçok çalışma şizofreni hastalarının dörtte-üçünden daha fazlasının sigara içtiğini bildirmiştir. Diğer madde ile ilişkili bozuklukların şizofreniye eşlik etmesi sıktır, bununla birlikte bunun önemi açık değildir. Şizofreni hastalarının yaklaşık %30 ile 50’si alkol kötüye kullanımı veya bağımlılığının tanı ölçütlerini karşılar; en sık kullanılan diğer iki madde esrar (yaklaşık %15–25) ve kokaindir (yaklaşık %5–10). Hastalar bu maddeleri anksiyete ve depresyonu azaltmak ve haz duymak için kullandıklarını bildirmektedir. Şizofreni tüm kültürler ve sosyoekonomik durumlarda tanımlanmıştır. Bazı araştırmacılar endüstrileşme stresinin şizofreniye neden olmasına ek olarak, göç stresinin de şizofreni benzer durumlara yol açabileceğini gösteren veriler ortaya koymuştur.

Nedenleri

Şizofreni tek bir hastalık olarak tartışılmış olsa da benzer davranış belirtileri gösteren bir bozukluklar grubunu içerir. Şizofrenili hastalar farklı klinik görünümler, tedavi yanıtları ve hastalık gidişi gösterirler. Biyolojik, psikososyal ve çevresel etkenlerin karşılıklı etkileşiminin anlatımı olan stres-yatkınlık modeline göre, özel bir yatkınlığı bulunan bir kişi stresli bir durumla karşılaştığında şizofreni belirtileri gelişir. Birçok genel stres-yatkınlık modelinde yatkınlık veya stres biyolojik, çevresel veya her ikisi birden olabilir. Çevresel bölüm hem biyolojik (örneğin, enfeksiyon), hem psikolojik (örneğin, stresli aile durumu veya yakın akrabanın ölümü) olabilir. Yatkınlığın biyolojik temeli madde bağımlılığı, psikososyal stres ve travma gibi epigenetik etkilerle şekillenebilir.

Şizofrenin nedeni bilinmemektedir. Ancak son yıllarda, çok sayıdaki çalışmada limbik sistem, frontal korteks, serebellum ve bazal gangliayı içeren beynin belirli bölgelerindeki patofizyoljik rolün üzerinde durulmaktadır. Kendi aralarında bağlantıları olan bu dört alandan birindeki işlev bozukluğu bir diğerindeki primer patolojik süreci etkileyebilir.  Bir çok genetik çalışma şizofreninin geçişinde bir genetik kompenent olduğunu şiddetle öne sürmektedir. l930’larda şizofreni genetiği üzerinde yapılan klasik çalışmalarda kişinin ailesinde şizofreni varsa, yakınlık derecesi ile bağlantılı olarak şizofreni gelişme olasılığı diğerlerine göre daha fazladır.

OLGU ÖRNEĞİ

44 yaşında, bekar, işsiz erkek apartman dairesinde yaşlı bir kadına saldırdığı için polis tarafından kısıtlanması için acile getirildi. O, kötü bir kadın tarafından dövüldüğünden ve kadın ve “diğerlerinin” onu böyle bir şeye zorladığından dolayı daha fazlasını hak ettiklerinden yakınıyordu.Hasta 22 yaşından beri sürekli rahatsızdı. Hukuk fakültesinin ilk yılında sınıf arkadaşlarının kendisiyle eğlendiğine giderek inanmaya başlamıştı. Sınıfa girdiğinde onlar gülüyor ve hapşırıyordu. Flört ettiği kızla ilişkisini bitirdiğinde, o kızın benzeriyle değiştirilmiş olduğuna inanıyordu. Polisi aradı ve “kaçırma” olayının çözümlenmesi için yardımlarını istedi. Akademik performansı belirgin olarak düştüğünden ve okuldan ayrılması ve psikiyatrik yardım alması istendi.Hasta 7 ay boyunca bir bankada yatırım danışmanı olarak çalıştı.

Bununla birlikte, iş arkadaşlarından giderek artan sayıda rahatsız edici “işaretler” almaya başlamıştı ve giderek daha şüpheci oluyor, içine çekiliyordu. Aynı zamanda sesler duymaya başladığını bildirdi. Sonundan işten kovuldu ve sonra ilk kez 24 yaşında hastaneye yatırıldı. Ondan sonra hiç çalışmadı.Hasta 12 kez hastaneye yatırıldı; en uzun 8 ay hastanede kaldı. Bununla birlikte, geçen 5 yıl içerisinde sadece bir kez üç hafta süreyle hastaneye yatırıldı. Hastanede çeşitli antipsikotik ilaçlar aldı.

Ayaktan tedaviler önerilmiş olsa da, hastaneden ayrıldıktan kısa bir süre sonra genellikle ilaçlarını kesti. Amcasıyla iki yılda bir yediği öğlen yemekleri ve ruhsal sağlığı çalışanları ile iletişiminin dışında sosyal olarak tamamen yalıtım içindeydi. Tek başına yaşadı ve en çok da mirasla ilişkili parasal sorunlarıyla uğraştı. Günlük Wall Street Journal okudu. Kendi kendine yemek pişirdi ve temizlik yaptı.Hasta yaşadığı apartmanının üç büyük televizyon ağının merkezi olduğunu ve komşularında yüzlerce “aktörler” bulunduğunu iddia ediyordu. Hareketlerini izlemek için dairesinde gizli bir kamera vardı. Televizyon izlerken en küçük hareketi (örneğin, banyoya gidip gelmesi) hemen sunucu tarafından yorumlanıyordu. Dışarı çıktığında da “aktörler” tarafından gözleniyordu. Komşuları iki “makine” kullanıyordu; birisi onun bütün seslerinden sorumluydu. Seslerinin  kontrol edildiğinden emin değildi. Hergün çoğu kez işittiği diğer sesler komşularının çalıştırdığı makineyle oluşturuluyordu. Örneğin, yatırım yapacağı zaman “rahatsızlık veren” sesler sürekli olarak hisse senedi almasını söylüyordu. Diğer makineyi “rüya makinesi” olarak adlandırıyordu. Bu makine beynine genellikle siyah kadınlarla ilgili erotik rüyalar sokuyordu.Hasta başka alışılmamış deneyimler tanımladı. Örneğin, geçenlerde bazı ayakkabılar almak niyetiyle evinden 30 mil ötede bir ayakkabı dükkanına gitti. Buna karşın, satın aldığı ayakkabılardan bir kısmının içine özellikle onu rahatsız etmek için özel tırnaklar konulmuş olduğunu buldu. Kendi karar vermeden önce, “rahatsızlık verenlerin” gidip ayakkabı almak zorunda kalacağı dükkanı bilip özellikle onun için ayakkabıları değiştirmiş olmalarına şaşırmıştı. Onu kontrol altında tutmak için büyük bir gayret gösterildiğine ve “milyonlarca doların” harcandığına inanıyordu. Bazen her şeyin gizli üstün zekasını ortaya çıkarmak için yapılan büyük bir deneyin parçaları olduğunu düşünüyordu.

Görüşmede, hasta iyi bakımlıydı ve konuşması düzgün ve amaca yönelikti. Duygulanımı, çoğu zaman, sadece hafif küntleşmişti. Poliste başlangıçta öfkeliydi. Birkaç hafta sonra antipsikotik tedaviyle psikotik belirtilerinin kontrolü yeterli olmadığından, düzenli bir yaşam planlanması için uzun süre kalabileceği bir yere transfer edildi

Özellikleri

Şizofrenili hastaların görünümü tamamen dağınıklıktan, göze çarpan bir durumdan, huzursuzluktan titizlik, tam bir sessizlik ve hareketsizliğe kadar geniş bir aralıkta olabilir. Bu iki kutup arasındaki hastalar konuşkan olabilir ve garip postürler gösterebilir. Davranışları görünürde provake eden bir durum olmadan, genellikle bir varsanıya karşılık olarak huzursuz veya saldırgan hale gelebilir. Aksine, sıklıkla katatoni olarak adlandırılan katatonik stuporda hastalar tamamen cansız gibi görünümde ve konuşmama, negativizm ve otomatik boyun eğme gibi bulgular gösterebilir. Bir zamanlar katatoninin en sık bulgusu olan balmumu esnekliği artık nadir izlenmektedir. Bu tipin daha az izlenen bir uç görünümü belirgin sosyal çekilme, egosentrisite, spontan konuşma ve hareketin olmaması ve amaca yönelik davranışın bulunmamasını içerir. Katatonik hastalar hareketsiz ve konuşmadan oturabilirler, sadece sorulara kısa yanıtlar verebilirler ve sadece yönlendirildiklerinde hareket edebilirler.

Diğer baskın davranışlar, bazal ganglion patolojisine işaret ettiği düşünülen bulgular olan vücut hareketlerinde garip bir beceriksizliği ve katılığı içerir. Şizofrenili hastaların sıklıkla özbakımları kötüdür, banyo yapmazlar ve ısıya göre çok kalın giyinirler. Diğer tuhaf davranışlar tikleri, stereotipileri, mannerizm ve bazen de muayene eden kişinin duruş ve davranışlarını taklit ederek oluşan ekopraksiyi içerir.

Düşünce içeriğinin bozuklukları hastanın düşüncelerini, inançlarını ve uyaranı yorumlamalarını yansıtır. Sanrılar, düşünce içeriği bozukluğunun en açık örneğidir ve şizofrenide persekütör, grandiöz, dinsel veya somatik gibi değişik formlarda izlenirler.

Hasta bir dış gücün düşünce ve davranışlarını kontrol ettiğine veya tersine kendisinin olağanüstü bir şekilde dış olayları kontrol edebildiğine inanabilir (örneğin, güneşin doğup batışına neden olmak ve depremleri önlemek). Hastalar batıl, soyut, sembolik, psikolojik veya felsefi düşüncelerle yoğun ve meşgul edici zihinsel uğraşıya sahip olabilir. Aynı zamanda, hastalar sözde yaşamı tehdit eden, ancak testislerinde çocuk yapma yeteneğini etkileyen uzaylıların olması gibi tamamen bizzar ve gerçek dışı bedensel durumlarla ilgilenebilir.

Gidişi

Belirtilerin önemi genellikle sadece retrospektif olarak tanınmasına karşın, belirtilerin premorbid örüntüsü hastalığın ilk kanıtları olabilir. Karakteristik olarak, belirtiler ergenlik döneminde başlar ve günler aylar sonra prodromal belirtilerin gelişimini izler. Uzak bir yüksekokula gitme, madde kullanma veya bir akrabanın ölümü gibi sosyal ve çevresel değişmeler belirtilerin ortaya çıkmasını presipite edebilir ve prodromal sendrom açık psikotik belirtilerin başlamasından önce bir ya da birkaç yıl sürebilir.

Şizofreninin klasik gidişi alevlenmeler ve remisyonlar şeklindedir. İlk psikotik ataktan sonra hasta giderek iyileşir ve sonra uzun zaman içerisinde işlevsellik göreceli olarak normalleşebilir. Bununla birlikte, hastalar genellikle relapsla karşılaşır ve tanıdan sonraki ilk 5 yıl boyunca izlenen hastalık örüntüsü genellikle hastanın gidişini gösterir. Psikozun her bir relapsını hastanın işlevselliğinde daha fazla yıkım izler. Her bir relapstan sonra normal işlevselliğe dönüşteki bu yetersizlik şizofreni ile duygudurum bozuklukları arasındaki asıl farklılıktır. Bazen, bir psikotik atağı klinik olarak gözlenebilen bir postpsikotik depresyon izler ve şizofrenik hastanın strese yatkınlığı genellikle yaşam boyudur. Pozitif belirtiler zamanla hafifleme eğilimindedir, fakat sosyal yetersizliğe yol açan negatif ve defisit belirtilerin şiddeti artabilir.

Şizofreni hastalarının yaklaşık üçte-biri sınırda veya bütünleşmiş bir sosyal yaşama sahip olsa da, bir çoğu amaçsız, inaktif, sıklıkla hastaneye yatışların olduğu, şehirlerde, evsizlik ve fakirlikle karakterize bir yaşama sahiptirler. Bir çok çalışma şizofreni için ilk hastaneye yatıştan sonraki 5 ile 10 yıllık dönemde hastaların sadece yaklaşık yüzde 10 ile 20’sinin iyi gidişe sahip olarak tanımlanabileceğini göstermiştir. Hastaların yüzde 50’sinden fazlası tekrarlayan yatışlar, belirtilerin alevlenmesi, majör duygudurum atakları ve öz kıyım girişimi gibi kötü gidişe sahip olarak tanımlanabilir. Bu kötü tabloya karşın şizofreni genellikle bir yıkım süreci ile gitmez ve çeşitli etkenler  iyi prognoz ile ilişkilidir.Bildirilen iyileşme oranları yüzde 10 ile 60 arasındadır ve kabul edilebilir tahmin şizofreni hastalarının yüzde 20 ile 30’unun normale benzer yaşam sürdürebildiğidir. Yaklaşık yüzde 20-30’u hafif belirtileri yaşamaya devam eder ve yüzde 40-60’ının tüm yaşamlarında hastalığın neden olduğu önemli bozulmalar vardır. Duygudurum bozukluğu hastalarının uzun süreli izlemelerinde yüzde 20-25’nin ağır bozulmaları olsa da, şizofrenili hastalar duygudurum hastalarına göre daha kötü prognoza sahiptir.

Tedavi

Şizofreni tedavisinde antipsikotik ilaçlar en önemli destek olmasına karşın, araştırmalar psikoterapiyi de kapsayan psikososyal girişimlerin klinik iyileşmeye katkı sağladığını bulmuştur. Psikososyal girişimler ilaç tedavisiyle dikkatlice bütünleştirilmelidir ve desteklenmelidir. Şizofreni hastalarının çoğu tek başına uygulanan bir tedaviye göre antipsikotik ilaçlarla psikososyal tedavilerin kombine edildiği tedavilerden daha fazla yarar görmektedir.